5.10.2019

Hint Kumaşı



Her şey vaktini bekler
Ne gül vaktinden önce açar
Ne güneş vaktinden önce doğar
Bekle senin olan sana gelecektir
                                   Mevlana



Tan ağırmaya yüz tutmuşken ona eşlik eden sert rüzgârla pek anlaşamıyorlar gibiydi. Gerçi bulutların güneşi özgür bırakmaya niyetleri yok belli. Son bir haftadır gün gri, bir umutsuzluk kaplı şehrin üzerinde. Ama ben sizlere şehrin ya da insanların durumlarını değil kendi hikâyemi yazmak için geçtim klavyenin başına.  Sırlarla dolu, bir o kadarda karmaşık olan yaşamım belki birilerine umut olur diye ümit ederek dokunuyorum şu siyah zeminde beyaz renkle belirtilen harflerin üzerine.  Kendimi sizlere anlatırken daha doğrusu kendi yaşamımı yazarken tarafsız, tüm çıplaklığı ile anlatacağım. Öyle olmalı diye düşünüyorum. Öyle de olacak!

Aslında çok tereddüt ettim yazıp yazmamakta. Uzun uzadıyada düşündüm. Tam hayatımı düzene sokmuşken tekrar başıma bir iş açarım diye düşünüp korktum. Ama o yüreğine aşık olduğum adam beni cesaretlendirdi. En iyi yaptığım şeylerden biri her zaman kendimi yazarak ifade etmek oldu. Kalem ve kâğıt görmeyedurayım affetmiyorum. Tüm duygularımı özgürce yazabiliyordum. Kalem kağıdın üzerinde naifçe akabiliyordu duygularımla harmanlaşıp. İçeride uyuyan adamın varlığı beni hem rahatlatıyor hem de huzur veriyor. Onun, yanımda olduğunu bilmek benim için tarifsiz bir duygu. Güvende hissetmek, mutluluğa boğulmak, sebepsiz gülmeme sebep olması.. Daha nicesi. Onunla vardım aslında. Onunla ben olmuştum. Kendi kimliğimi bulmuştum. Onu bulana kadar bende kayıptım. Mecnun Leyla'nın aşkından çöllerde kaybolması gibi bende kendi çölümde kaybolmuştum. Lakin ben Leylaydım çöllerde kaybolan ve Mecnunumu bulmuştum. Bu buluş, uzun bir arayış ve çileli yollardan geçti. Kendimi kaybettim önce sonra kimsesiz kaldım kendi içimde. Dengem bozuldu, hayatın dengede tuttuğu yaşamda bocalamıştım. Yaşadıklarımı kenara çekilmiş uzaktan izledim bir süre. Evet! Her şeye evet dedim.  Kendimden geçtim sırf benliğimi bulmak için. Ulaşamadığım ruhuma tam düşüyorum derken tuttu sanki yakamdan da “ Silkelen ve kendine gel” dedi birisi. Çölde su aradım önce. Su dediğim bedenimden ayrı gezen ruhumdu aslında. Önce kendimi buldum. Sonra ruhumu bedenime hapsettim, uzun süre kendimle başbaşa bıraktım. Alışması ve barışması uzun sürdü ruhumun bedenimle. Sevmedi! Sevemedi yıkık bedenimi. Ruhum bilemedi bedenimdeki bu halin aslında ruhumda açılan, iyileşmecek olan yaralar oluğunu.

Beylik laflarla başınız ağırtmayacağım korkmayın. Beni daha iyi tanımanız için yazıyorum zaten. Yazmak varolma amacım olmuş adeta. Kendi hikayeme geçmeden önce sadece şunları söylemek istiyorum. Yargılamayın. Ya da yargılayın. Ama yargılarken yaralar açmayın. Zira yaralarla kaplıyım. Anlamaya çalışmaya çabalayın ama asla anlamlandırmayın.


HİNT KUMAŞI

Bugünün tüm çıplaklığı gözler önünde yine. Tüm yaşadıklarımı gecenin ayazında pencerenin yanında duran yatağıma uzanıp gökyüzündeki yıldızları izleyerek düşünüyordum. Geleceğim için karar alınmış bense bu karara mahkûm bırakılmıştım. Kararı verenler için benim hiç bir hükmüm yoktu. Sahiden benim bu dünyada birilerine göre değerim var mıydı? Ya da tüm çığlıklarımı duyacak mı birileri? Pencerenin önünde duran kiraz ağacın sararmış yaprakları hafif eden rüzgarda savrulduğu gibi benim düşüncelerim de savruluyordu. İçimde sıkışıp kalan sıkıntıyı gidermek için camı açıp yüzüme vuran serinletici rüzgar kömür karası saçlarımı geriye doğru savurmuştu. Dışarıdan gelen seslerin kimden olduğunu görmek için camdan dışarıya doğru eğildiğimde babamı ve az önce beni istemeye gelen Halit Ağa ve eşini gördüm. Babam, kızını sağlam kapıya sırtını yaslayarak altın kafese koyduğu için mutluydu. Misafirleri yolcu eden babam içeri girdiğinde bende pencereyi kapatmıştım. Yatağımın üzerinde oturup tutmakta zorlandığım gözyaşlarımı akıtmaya başlamıştım. Ne kadar ağlamak istemesemde gözyaşlarım yanaklarımda sıcaklığını bırakıp ellerimi ıslatıyordu. Sevmediğim biriyle evlenmek istemiyordum. Ama ne annem için ne de babam için benim duygularımın bir anlamı vardı. Onlar için sadece bir kumaştım. Hint kumaşı.



Dönüyorum, yeni hikayemle ve tüm enerjimle. Bu dönüş güzel olması ümidim. Sizleri özledim. Hikaye yazmayı daha çok :) Biliyorsunuz ki uzun süre yoktum. Umarım bıraktığım yerden devam edebilirim ama pek mümkün olmayacak gibi. Sizlerin yorumu ve görüşü benim için çok önemli.. yazma isteğimi körüklüyor.. Lütfen yorum bırakın. ÖZLENDİNİZ  :)

10 yorum:

sessizkaldım dedi ki...

vav çok güzel olmuş gerçekten yüreğine kalemine sağlık canım benim devamını heyecanla bekliyorum 😊🌸ve yeniden hoşgeldin sen ve güzel hikâyelerini görmek okumak çok güzel 😊🌸 yazmak gerçekten bir tutku ve duygu tekrar yüreğine kalemine sağlık canım benim sevgiler 😊🌸

Bayan Hohori dedi ki...

Sessizkaldım

Çok teşekkür ederim geri dönüşümde böyle güzel yorumun için😊

deeptone dedi ki...

heeeey çok çok iyiydi ya sen hep diyom çok iyi yazıyon yaa :) mevlana sözleri ne güzeldi sonra ilk bölüm etkileyici idiii ardından gelen de şaşırtıcı. ilk bölümü yaşarken kahramanımız ikinci bölümdeki hayata razı oldu yani galiba. hüzünlü buldum ben yaa üzücüüüü :) bir sonrası var mı ki bu hikayenin :) bunu koyayım blogumaaa çok sevdiim :)

Bayan Hohori dedi ki...

Deeptone

Güzel yorumun için çok teşekkür ederim..😊 Bu hikayenin devamı var. Hatta uzun bir hikaye olacak.. Biraz üzücü olaylar yaşadı kahramanımız 😉

deeptone dedi ki...

ay işallah gerçek diyildir öyküüü :) son yazımda bir hint kumaşı vaar :)

Beyda'nın Kitaplığı dedi ki...

O zaman devamları gelsin. Emeklerine sağlık :)

Bayan Hohori dedi ki...

Deeptone;

Görmemmi hem de çok mutlu oldum :)
Tamamen hayal ürünü Deep :)

Bayan Hohori dedi ki...

Beyda'nın Kitaplığı;

Gelecek en kısa zaman da :) çok teşekkür ederim

incidennotlar dedi ki...

Ne güzel bir hikaye olmuş.Yuregine sağlık canim ❤

yazimbari dedi ki...

İnsana yakışan sabırdır, evet her çiçek zamanını bekler açmak için.

Yorum Gönder

Yorumunuz değerli:)
Link paylaşılan yorumlar yayınlanmayacaktır..

 

BAYAN HOHORİ YAZIYOR. Published @ 2014 by Ipietoon