
Gri
bulutlardan dolayı birkaç gündür hapsolmuştuk kara günlere. Havada tek
düzelikte esen meltemle puslu hava daha da boğucu hale geliyordu. “ Kara
bulutlar, dökün artık şu bereketinizi üzerime. Bakın, görün artık; yeşilden
sarıya döndü yapraklarım. Mevsim yaz. Dallarım kuruyor artık.” diye hüzünle
söylendi Davacı ama kimse duymadı onu. Artık mecali de kalmamıştı ya. İncecik
dalına tutunan küçük mor renkli kelebeğe baktı şefkatle. Sonra yuvalarında
ötüşen, annelerini bekleyen üç kırlangıç yavrusuna. Henüz tüyleri belirmemişti
bu yavruların. Uzaktan geçen martıya seslendi. Lakin sesini duyuramamıştı.
Semada süzülen martının peşinden öylece baktı. Uzaktan gelen çocuk sesleri..
Ayak sesleri ve gülüşmelerini duyuyordu. Uzun zamandır hasret kaldığı bu sesleri
hep uzaktan duyuyordu artık. Peki neydi Davacıyı bu kadar yaralayan? Özlem?
İhanet? Acımasızlık? Davacının hikayesi belki de burada başlıyordu ya da son
buluyordu. Onun dostları Davacıda ki bu durgunluğu sezinlemişlerdi lakin bir
türlü anlam veremiyorlardı.