10.26.2020

Bir Ah Vardı: Geçmişin Kapısı

 




Sazı elinde girmişti kahvehaneden çeriye. Başındaki kasketi kendisini daha da yaşlı göstermişti. Uzun ve yassı burunlu, burnunun sağ tarafında koca bir leke vardı. Doğum lekesine benziyordu. Bıyıkları beyazlamaya yüz tutmuş, hayat yorgunluğunun belirtisi olan mercan gözlerine, kapakları et yığını halinde düşüvermişti. Yüzü o kadar zayıftı ki elmacık kemikleri yüzünde bir taş gibi biçimsizce duruyordu. Zayıf bedenini ayakları zor taşıyordu adeta. 

"Kahveci bana bir çay" diyip cam kenarı arka tarafta duran pejmürde bir masaya geçip oturuvermişti. Nefes alışverişi kısa kısa, göğsü hızlıca inip kalkıyordu. Emektar sazını masanın köşesine yaslayıp "Ey güzel dostum biraz dinlenme vakti." demişti. Kasketini masaya koyup eliyle saçlarını düzeltmişti. Kahvehane  sahibi ince belli sararmış bardaktaki çayı masaya koyup hemen çekilivermişti yanından. Kahve yoğundu bugün her zamankinin aksine. Adam çayından bir yudum alıp derin bir oh çekmişti.  

"Değdi üstat, bu çay her şeye bedel. Yorgunluğa bedel, ömre bedel, nefse bedel." diye düşüne dururken kahveci ellerini göbeği üzerinde utana sıkıla yanına gelip " Ağabey, gelsen katılsan, sazın eşlik etse bize, ekşimiş olan şu havaya bir tat katsan, Sohbet canlanır, renk açar bahçeler." demişti cılız sesle.

"Çaydaki tat bahçedeki lambalar renk katmadı mı sohbete ey Yanık! Sazımda ben de yorgunuz bir nefes, çayından tat almaya gelmiştim buraya ama olsun sohbetinize eşlik etmek benim için bir onurdur(!).

Sazını alıp geçti kalabalığın yanına, Sigarasını tüttürenler bir anda söndürüvermişti ozanı görünce. Derlenip toparlanmıştı, herkes kendine çekidüzen vermişti o anda. Ozan sazının tellerine dokunup yürekleri yakmıştı önce. Maşuklar yüreğindeki aşkla kavruldu. Unutulmazlar denilen hatıralar gün yüzüne çıktı. Geçmişin kapısı aralandı. Bir ıslık duyuldu kulakları çınlatan. Hatıralar usul usul sazın ezgisiyle yürekleri dağlamaya başlamıştı. Kasabanın Ağası o koca göbeğini içeri çekip omuzlarını düşürmüştü. Derin bir nefes almıştı.

Sohbet kalmamıştı, Yangın yerine dönmüştü ortalık. Herkesin küskün hatıraları vardı. Geçmiş acıtıyordu belli. Ozan biliyordu, sazını öyle çalıyordu. Nefsine yenik düşen bu kasaba halkından nefret ediyordu. Ağa denilen o mahluk! O değil miydi ağa oluşuna güvenen. Mülküyle şahlanmıştı. Dost dedikleri ise kiralıktı. Ailem dediği eşi ve kızı kırk kat yabancı gelmişti aynı evde. Zulmün çığlığına sessiz kalmıştı herkes. 

Ozan sazını kenara bırakmıştı ama sazın o ezgisi ovada yankılanmaya devam ediyordu sanki. Dikmişti gözlerini Ağaya. Kızgın değildi. Boş boş bakıyordu. Nasıl bakacağını dahi bilmiyordu. Belki bir tiksinti!  

"Kahveci çayları tazele, sohbetimize tat katsın". Ozan, Ağadan gözlerini ayırmadan devam etti. Sohbet ha, sohbet!

Ağa sessizce, başını yerden kaldırmadan dinliyordu ozanı. Ağanın gözünde biriken yaş usulca düşüvermişti eline. Kalabalıkta bir homurtu yükseldi. Herkes birbirine bir şeyler fısıldıyordu. Kahveci, Ozanın yanına gelip kulağına " Yapma!" diye söyledi. 

"Ben değil, siz yaptınız azizim. Siz!" Sazım konuştu. Az önce sohbete çağırdın, şimdi ben söyleyeyim. Sohbete şeref lazım. Ama kalmadı. Çay var dedim, zehirliymiş meğer. Boylu boyunca sardı yılan etrafı. Gafil avlandık. Mazlumun ahı milim milim işlendi kasabaya. Hikaye anlatayım size ister misiniz? Kalksın üzerimizdeki bu gaflet. 

Ozan tekdüze bir tonla başladı anlatmaya. Ortamın havasına aksi gelen bir rüzgar gibi.

" Adamın biri beyaz atıyla birlikte yolculuk etmiş. Uzun bir yolculukmuş. Yorulmuş. Yolun kenarında bir dere usulca akıyormuş. Berrak mı berrak bu sudan içmek istemiş. Atından atlayıp doğruca derenin yanına gidip eğilmiş avucuna suyu alıp başlamış içmeye. Bu adam umursamazın tekiymiş. Öyle ki uzun bir süre derenin yanında dinlenmiş. Adamı gören diğer yolcular da derenin yanına gelmiş. Diğer yolcularında atı beyazmış. Adam kalkıp gitmeye yeltenmiş ama o ne ola! O kadar beyaz at varmış ki hangisi kendisininmiş bilememiş. Ne yapsam diye düşünmüş. Tabii o kendi gururunu inciltmemek için bozuntuya vermemiş. Ayağa kalkıp "Hey ahali herkes kendi atını alsın ben benimkini vuracağım" demiş. Diğerleri alelacele kendi atını alınca, kendi atı kalmış geriye. Atına atlayıp uzaklaşmış oradan. Bu adam Çakal Memişmiş." 

Ozan hikayesini bitirmiş ama kimse başını kaldırıp tepki vermemişti. Sazın ezgisi sirayet etmişti yüreklere. Geçmişin kapısı hala açık.

Garibanın ahı sarmıştı kasabayı. Ah Hasan ah! Yaktınız hem Hasanı hem Garip kadını. Kocasını dereye düşürdüğünüz gibi çirkef iftiralar attınız kadına. Ağa he, ağa! Tüh senin ağalığına. Adamın karısına göz koymadığın yetmedi, köpeklerini de saldın kadının üzerine. Çekmediği çile kalmadı sizin yüzünüzden. Sakat oğlu ile yapayalnız kaldı ortalıkta. İş aradı, çabaladı. Yetmedi zulmünüz. Bizim ağa sevdalanmış evli kadına diye kimse demedi. Ah Hasan ah! Garip kadın! Gariban oldu bir anda. Boyunca kızından utan bari ağa. 

Ozan diline gelenleri bir küfür gibi savuruyordu. Tiksinti ile bakıyordu çevresine. Anlatmaya devam etti. "Karşı kasabaya geçtiğimde Şerif ağaya anlatmasaydım Garip kadının durumunu, ne hali kalırdı sizin elinizde ne de namus kalırdı kasabada.  Koca göbekli mahluk ağa. Garip kadının evindeki duman hala dinmedi.  O kadın oldu da siz adam olamadınız.

Ozan ayaktaydı artık. Sazını eline aldı hızlıca uzaklaştı oradan. Sadece oradan değil, büyüdüğü kasabadan da ayrılmıştı. Garip kadını kollamıştı bunca süre. Şerif ağanın eşi Hasibe yardım eli uzatmıştı ona. Ozan sağlamıştı bu yardımı ona.

Çay soğumuştu. Buz kaplamıştı kasabayı. Ağa oracıkta kalp krizi geçirip hayatını kaybetmişti. Yüreği kendi vicdan azabına daha katlanamamıştı. .Kasaba halkı lanetlenmişti. Eli ekmek tutmaz olmuş, ekinler bitmez olmuştu. Kasaba kısırlaşmıştı. Dereler suyunu çekmiş, toprak çoraklaşmıştı. Bir çölü andırıyordu adeta. Lanet, kasabayı zincirlemiş gibiydi. Geçmişin kapısı hep geçmişte kalacak şekilde sert bir şekilde kapanmıştı. Sazın ezgisi kasabanın üzerinde takılı kalmıştı. Ne Gariban vardı artık ne kasaba. Ah kalmazdı. Kalmadı da!


Blogdaki daha önce yayınladığım Garip Hanım adlı hikayenin arka yüzü olsun bu hikaye. Her hikayenin bir başka penceresi var. Garip Hanımın Başka yönden penceresine tanık oldunuz. Sevgiler Keyifli okumalar olsun :)

İnstagram dan takip etmek isterseniz :)


14 yorum:

sessizkaldım dedi ki...

Kalmaz kimsenin kimsede ahı kalmaz elbet ettiğini bulur ...bayıldım gönlüne yüreğine kalemine sağlık canım benim 👏👏💕😊sevgiler...

deeptone dedi ki...

ya müthiş bişi olmuş bu kutlarım valla. içindeki diğer hikaye de :) garip hanım da güzeldi zaten :) nerden nasıl düşündün bu hikayeyi yaaa :)

Persephone dedi ki...

Kalemine sağlık. Soluksuz okudum. Kimsenin ahı yerde kalmıyor yaa. Sevgiler...

deeptone dedi ki...

son yazımdasııın :)

www.filmgundemi.com dedi ki...

Etkileyici bir hikayeydi, kaleminize sağlık.

Bayan Hohori dedi ki...

Sessiz Kaldım,
Kesinlikle kalmıyor
Çok teşekkür ederim 🌹

Bayan Hohori dedi ki...

Deeptone
Ilham perilerim saolsun, arada uğruyorlar böyle :)💫

Bayan Hohori dedi ki...

Filmgündemi,
Teşekkür ederim 🌻

Nil dedi ki...

ya ne sevimli bir blog bu.deepten geldim çok sevdim

Bayan Hohori dedi ki...

Şeyma Nil;
Hoşgeldin :) teşekkürler ♥

Gül Özdemir dedi ki...

Ozanın anlattığı hikaye çok manalı, kaleminize sağlık :)

Bayan Hohori dedi ki...

Gül Özdemir;
bu kadar geç cevapladığım için çok üzgünüm :(
Teşekkür ederim :)

Siyah Beyaz dedi ki...

Hikâye çok güzeldi,bloğunuz da bir o kadar guzel:)

Bayan Hohori dedi ki...

Gülten Çapkın;
Çok teşekkür ederim :))

Yorum Gönder

Yorumunuz değerli:)
Link paylaşılan yorumlar yayınlanmayacaktır..

 

BAYAN HOHORİ YAZIYOR. Published @ 2014 by Ipietoon