10.25.2016

MANDALİNA 2



Yağmurun çamura çevirdiği patika yoldan koşan Zeynep "N'olur babam gelmemiş olsun." diye dua ediyordu. Hava karardı kararacaktı. Ayakları tamamen ıslanmış, üşümeye başlamıştı. Eve vardığında içini korku kaplamıştı. Babasının topukları kırılmış olan ayakkabıları kapının önünde duruyordu. İçeri girmek yerine ellerini ovuşturup kapının önünde dolanıp duruyordu. İçeriden gelen sesle babasının her zaman ki gibi çakır keyif olduğu anlaşılıyor ve annesine bağırıyordu.  " Yok ben girmeyim içeri. Ya da gireyim." diye bir ileri iki geri gidiyordu Zeynep. " Ya anneme bir şey yaparsa." İçi içini kemiriyordu, korkuyordu, titriyordu. Titremesi üşümesinden değildi. Olacaklardan haberi vardı. Babası yine vuracaktı. Hem annesine hemde kendisine ve yine yardıma gelen kimse olmayacaktı. 

Ütopya'dan Mimliyoruz



Blog yazınında çok çok yeniyim. Ve Bir o kadar da sıcak karşılandım. Meğersem blog dünyası daha bir ailevi hissi uyandırıyormuş... Bunu hissettim. Ve gelir gelmez Bir Deli Mavi blog yazarı  sevgili Semanur Kok beni mimlemiş.  Birde şunu belirteyim ki başlık çok hoş durmuş.. O halde sorularımıza geçiyoruz

 1.Mucizelere inanır mısınız? Neden?

Hayatın kendisi mucizeyken mucizelere neden inanmayayım. Nedenini ise şöyle açıklayayım. Hayatımın belli bir dönemine kadar pek kimseyle konuşmaz ve oldukça çekingen davranırdım. Çoğu şeyden kendimi çeker ve kabuğuma çekilirdim. Bırakın yapmayı demek istediklerimi diyemezdim. Bu liseye geçtiğimde " Artık böyle olmayacağım" dediğim anda en yakın arkadaşım- ki ben ona kardeş diyorum - karşıma çıktı. Hayatın bana tanıdığı mucize diyorum. Cancan'ımla birlikte hayatımda yer eden Hacı'ma da mucize diyorum. Üç kişilik koca bir dünya.. İşte tam anlamıyla buna MUCİZE  diyorum..

 2. Şuan bir mucize olsa ne olsun istersiniz? 


Bu sorunun cevabı için Bir Deli Mavi'den kopya çektim arkadaşlar. Kabul ediyorum :) Lakin çok düşündüm cevap için.. "Hayatım boyunca hep elimde sihirli değnek olsa çocukluğuma dönmek isterdim." derdim. Yapamadıklarım, söyleyemediklerim için.. 

10.22.2016

MANDALİNA



Sokağın başındaki telefon direğinin başında oturmuş gelen geçene bakıyordu. Yanındaki poşette üç beş mandalina. Evden çıkmadan annesi tutuşturdu eline. O inatla almak istemese de şimdi keyifle mandalinaları yiyordu. Hafif esen rüzgar, neredeyse yağmak üzere olan yağmur ve uzaktan beliren kara bulutlar gecenin ketum geçeceğinin habercisiydi. Yeşilimsi turuncumsu renk cümbüşüyle kaplı mandalina kabuğunu soyarken yanına koşarak gelen arkadaşının ona seslenmesiyle başını sesin geldiği tarafa doğru kaldırıp baktı. Uzun saçları yağan ince yağmurdan kıvır kıvır olmuş, yolda koşarak geldiği içinse paçaları çamura bulanmıştı. Biri rengi solmuş olan tamamen çamura bulanmış kırmızı terlik diğer ayağında ise önü yırtık kara lastik.." Ba..bam gel..cek ş...şim.di." Elindeki gazete kağıtlarını acele ile arkadaşına verdi. Koştuğu için nefes nefese kalmış cümlesini zor tamamlamıştı. Arkadaşının istediği gazete kağıtlarını verdiği gibi geldiği yoldan koşarak eve gitti. "Zeyneeep!" diye bağırsa da Hülya, arkadaşı çoktan köşeyi dönmüş, yoldan kaybolmuştu. Halbuki yanındaki poşette duran büyücek ve yediği mandalinaların en güzelini arkadaşına vermek için ayırmıştı. Elindeki gazete kağıtlarını katlayıp kazağını kaldırıp  karnının üstüne koymuş, ıslanmasın diyede kazağıyla kağıtları korumuştu. Poşetteki mandalinayı da geçen sene annesinin ördüğü hırkasının cebine koyup eve doğru koşmaya başladı.
 

BAYAN HOHORİ YAZIYOR. Published @ 2014 by Ipietoon