12.31.2016

Kim Bu Hohori





Madem 2016'nın son saatlerindeyiz. Şöyle her şeyden uzak biraz kendimden kısacık bahsedeyim sizlere. Yeni yıla beni tanıyarak girin. İlerde çok işinize yarayacak sanki.:)

İlk önce neden Hohori lakabını kullandım onu anlatayım. Hohori'nin anlamı baykuş demek önce onu diyeyim. Sonra geleyim Hohori'yi seçmemdeki nedene;


Bir gün annem ile birlikte onun gençliği hakkında konuşuyorduk ki ben de o sıralar blogu açmayı düşünüp blog adını düşünüyordum ne koyayım diye. Neyse efendim dağıtmayayım konuyu. Annem evveli zamanında kendi köyünde yaşarmış ya, o zamanlar da evlerinin dibindeki ağaçta bizim yaramaz baykuş yuva yapmış. Geceleri ötüyormuş ama kimse de ne olduğunu bilmiyormuş. Korkuyorlarmış. Sabah olur herkes birbirine " Abla- abi- yenge duydunuz mu geceki sesi acaba nedir?" diye evhamlı evhamlı sorarlarmış. Nereden bilsinler baykuş olduğunu daha önce ne görmüşler nede duymuşlar. Her gece ho-ho-riiiii diye acı acı sanki son nefesiymiş gibi ötüyormuş. Bir gün köye birisi gelmiş ve onun baykuş olduğunu söylemiş. Ama annem hiç baykuş demez mesela, hep hohori der. Bana da annemden kelime mirası kaldı işte bu Hohori:).  

Bayan Hohori Yazıyor



Gün bugün aymadı sevgili okur. 

Dün akşam kuzenlerle şöyle bir toplumsal konular hakkında konuştuk. Konu döndü dolaştı çocuklarda takılı kaldı. Beni bu blogda yazmaya başladığım andan beri takip edenler bilir ki çocuklar konusunda hassas olduğumu ve çoğu yazımda dile getirdiğimi. Çocuklar güvensiz büyüyor dedim. Dışarı çıkamıyorlar. Anneler babalar hep temkinli. Gözlerinin önünden an be an ayırmıyorlar çocuğumun başına bir şey gelir korkusuyla. Yabancılarla konuşma, yabancılardan bir şey alma, birisi sana gel gidelim parka dediğinde gitme...

12.30.2016

Lilanın Büyülü Miladı-8




Akşam ezanı okunduğu vakitte karşısında ki adamların birbiriyle hararetli sohbetlerini dinlerken Nazlı abisinin isteği üzerine çay servisi yapmıştı. Onlar çayını içip sohbet ederken Nazlı evine çıkıp üstünü değiştirip geri dönmüştü. Dolaptan çıkardığı doğum günü pastasını kutuya koyup abisinin yanına geçmişti. Pastayı masanın üzerine koyup yanlarına oturmuş onların konuşmasını dinlemeye başlamıştı.

2017'DEN NE İSTİYORUM


Bu mimi her blogda gördüm. Görür görmez bende yapacağım dedim.Kişisel olarak mimlendiğimi görmedim. "Kim okuduysa yapsın" dedi blogçu arkadaşlar.  Yapıyorum bende :) de ancak geçtim bilgisayar başına. Havalar soğuktu pek bilgisayar başında vakit geçiremedim o sebeple. Bugün ise Trabzon'da 15 derece sıcaklık varmış. Sabah radyo da radyocu abi Türkiye'de bugün en sıcak şehir Trabzon dedi ya. Maden böyle güzel hava var eve tıkılıp bilgisayarımı açıp post yazayım dedim :) Git gez dimi ama yooookk.. Finaller sağolsun. Birde son sınıf olunca uzatmadan geçmek istiyorum ki öğrenci olup da ders çalışmaktan çok sıkıldım ben.. Fazla uzattım lafı geçelim mim cevaplamaya..

12.27.2016

Lilanın Büyülü Miladı\7

 Heyecandan elleri titremeye başlayan Nazlı Milat balkondan oturma odasına geçmişti. Aynanın karşısına geçip kendisine bakındı. Saçlarını açıp, kırmızılık kazanması için de dudaklarını ısırmaya başladı.. Ceviz ağacından yapılan aynanın bulunduğu masanın çekmecesinden parlatıcısını alıp sürdü hemen. Aynada kendisine bakındığı sırada bir anda donuklaşıp " Saçmalıyorsun Milat, on sekiz yaşında değilsin" deyip açtığı saçlarını kabaca topuz yapıp parlatıcıyıda silmişti. Sandalyeye asılı duran siyah ince hırkasını giyinip doğruca pastaneye indi. Pastaneyi geçip kapıyı açtığında Yahya karşısında duruyordu. Elindeki beyaz gülleri Nazlı Milat'a uzatıp "Küçük bir teşekkür için." deyip verdi. Nazlı Milat karşısındaki adama bakındı. Bir haftadır beklediği adam karşısında duruyordu. Spor kıyafet yerine siyah takım elbisesi giyinmişti. Saçları biraz dağınıktı ve bir kaç günlük sakalları vardı. 

12.26.2016

Lilanın Büyülü Miladı-6


Koltuğun üzerinde, siyah zemin üzerinde gri desenleri olan kaska bakıyordu. Televizyondaki sunucunun sesi kulağına doluyordu. Açık olan pencereden içeri giren serinletici rüzgar perdeyi havalandırıp içeri giriyordu. Nazlı Milat kahvesini yudumlarken aklında Yahya'nın kaskı neden almadığı düşüncesi vardı. Küçük kurt gibi aklını kemiren bu düşünce bir haftadır kendisini yormuştu.
"Acaba kaskını burada unuttuğunun farkında değil mi?" diye sesli düşündü Nazlı Milat.
"Keşke telefonunu alsaydım da şimdi haber ederdim ona." 
"Yok be kızım, hemen tanımadığın birisinin telefon numarasını istemek olur mu?"
"Sabaha kadar tanımadığın o birisiyle konuşmayı biliyorsun ama."

12.21.2016

Lilanın Büyülü Miladı-5



Güneş yavaş yavaş tepeye çıkarken Nazlı Milat uykuya daha yeni dalmıştı. Yahya gittikten sonra tekrar etrafı toplayıp doğrudan evine çıkmıştı. Kıyafetlerini çıkartmış kırmızı panda desenli pijamasını giyinip uykuyla buluşmuştu.

Yahya ise kötü geçen toplantını ardından motoruna atlayıp memleketine gitmek için yola çıkmıştı. Yağmurun yağması onun için sürpriz olmuştu. Bozuk olan sinirlerine yağmur gem vurmuştu. Yol boyunca açık yer aradı, yarım saat boyunca sırılsıklam olmuştu. Sinirlenince ani hareket etmesine yine kızıp duruyordu.

12.19.2016

Lilanın Büyülü Miladı-4






"Pardon kimse yok mu?"

Nazlı Milat pastaneyi sildikten sonra son kontrol için mutfağa gitmişti ki gelen sesle tekrar pastaneye dönmüştü. Kapıdan içeri girmiş olan uzun boylu siyah deri ceketi giyinmiş, elinde kaskı olan biri duruyordu. Duvarda duran saate baktı iki buçuğu gösteriyordu. 
"Gecenin bu saatinde bu adamın burada ne işi var" diye düşünürken adamın üzerinden akan sular zemine düşüyordu. Yağmur mu yağıyordu. Bakışları adamı geçip dışarıya yönelmişti. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmuru hiç farketmemişti. 

12.17.2016

Kuş Yuvası


Sabah uyandığımda etrafta dün geceden yağmış olup ağaçların dallarında biriken karı gördüm.Yataktan kalkıp kalın bordo hırkamı giyindim. Sabah saat 8:30. Camdan dışarısını seyrettim uzun süre. Etrafı kaplamış kar çarşaf gibi örtmüştü her bir yanı. Mutfağa geçip kahvaltıyı hazırlıyorum. Ocağa çayı koyarken bir yandan da masaya bardakları ve çatalları koyuyorum.

12.16.2016

Lilanın Büyülü Miladı-3





Nazlı annesinin vefatından sonra okuluna dönmemişti. Birkaç sene sonra babasının tekrar evlenmesiyle dayısının yanına yerleşmişti. Uzun bir süre dayısıyla birlikte Fransada yaşamıştı. Fransada dil öğrenmiş, ev işlerinde yengesine yardım etmiş, kuzenlerinin çocuklarıyla ilgilenmişti. 

12.15.2016

Lilanın Büyülü Miladı-2




 Müzik çalarda  ise sabah söylediği şarkı çalıyordu.

" Bir zamanlar güzel bir kız yaşarmış. " Bir zalimi görmüş ona aldanmış. " ooo lelli." 
"İpekten ince kirpikleri." " Gülermiş hep bebekler gibi. "Bir zamanlar güzel bir kız yaşarmış" "ooo lelli.."

Eğlenceli ve hareketli geçen saatlerden sonra herkes evlerine gitmişti. Yine yalnız kalan Nazlı Milat ilk önce müzik çaları kapatıp masayı toplamaya başladı. On ikiyi geçen saate rağmen hala uykusu yoktu. Kalan kurabiyeleri saklama kabına koyup kaldırmıştı. Bulaşıkları makineye yerleştirip makineyi çalıştırdı. Masaları eski haline getirip kovaya doldurduğu suyla yerleri silmeye başladı. Sabahki negatiflik ona geri dönmüştü.

12.14.2016

Lilanın Büyülü Miladı-1




"Şapkası kırmızı, gözleri mavi" " Üstünden düşmezmiş mor bir entari"...

Nazlı Milat mutfakta akşam için hazırlık yapıyordu. Kek çırparken sevdiği şarkıyı söylüyor bir yandan da fırında ki kurabiyelerin pişip pişmediğini kontrol ediyordu. Fındıklı ve hindistan cevizli olan iki çeşit kurabiyeyi çoktan yapmıştı bile. Arkadaşlarının istediği gibi kuru üzümlü keki de yapıyordu. 

12.12.2016

Garip Hanım- Final







 Allah razı olsun ondan. Allah'ın rızasını kazanmak ne büyük mülkiyettir biliyor musun sen evladım.

Ellerini semaya açıp " Ey Allah'ım bugünlerime de çok şükür" deyip ilk önce içinden duasını okudu sonra da " Amin" deyip iki ilini yüzüne sürdü.
"Benim dişlerim olmadığı için yiyemiyorum daha şu kestanelerden. Sen topla da al kızım. Bende şurada az soluklanayım" deyip kesilmiş olan kütüğün üzerine oturup derince bir " oh" çekiyor. 
Garip teyze dinlenirken bende yere düşen kestaneleri, dikenli kabuğundan çıkartmak için ayağımla eziyor çıkan kestaneleri alıyordum. Kestaneleri topladıktan sonra eve doğru giderken öğle ezanı da okunuyordu.

12.10.2016

Kayıp Kahraman


Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş, gelmiş denize kıyısı olan Orman krallığının içine. Sağa gitmiş yok, sola koşmuş yok, geri bakmış yok, kayıp olmuş bizim kahraman. Geri gitse bulamayacak yolunu, sağa mı sola mı ileri mi gitse bilememiş. Metrelerce

12.09.2016

Garip Hanım-5





Sayfalar süren yazı son bulduğunda bilgisayarımı kapatıp telefonumdan anneme mesaj attım. Sonra yorgunlukla kendimi derin ve huzurlu uykunun kollarına bıraktım.


Sabah horuzun sesiyle uyandım. Garip Teyze çayı demlemiş kahvaltıyı hazırlamıştı. 
" Kaçta uyandın Teyze?"
"Sabah namazından sonra uyumam ben evladım. Bereket bu saatlerde dağıtılır. Gel kızım gel çayın soğumasın."

Garip Hanım-4





Biz yemeği yerken Garip Teyze oğlunu da yediriyordu Açtığı televizyonda izlediği diziyi takip ediyor, dizi hakkında konuşuyorduk.

Garip teyze bana döşek hazırladı. " Gitme, kal bu gece." dedi. Gitmek istemedim bende. Garip teyze ayaklanıp odaya geçti. Bende televizyondan haberleri izliyordum. Sağanak yağan yağmurda tem otoyolunda sekiz araç zincirleme trafik kazası yapmıştı öğle saatlerinde. Maddi zararla atlatılan kazada bir şoförün kolu kırılmış diğer şoförün başında derin yaralar oluşmuştu. 

12.06.2016

Garip Hanım-3





Biten çayları doldurmak için kalktım. Kuzinenin önüne geldiğimde, farkettirmeden gözyaşlarımı silip, çaydanlıkları alıp bardakları doldurdum. Ben yerime oturduğumda Garip teyze çayından yudum alıp devam ediyor.

" Ah evladım boşuna dememişler ev alma komşu al diye. Bu evi kocamla birlikte yoktan var ettik. Bu taşları birer birer dizdik. Her köşesinde koca anılar var. Ama evden önce Hasibe'den anlatayım biraz."
"Kocam öldükten sonra çok seneler çalıştım. Çalışmaktan gocunmadım.  Ama oğlan büyüyünce onu

12.05.2016

Garip Hanım-2




Kapı açılırken yine o bilindik ses çıkmıştı. Solundan oturma odasına girmemle yaşlı kadın yerinde zıpladı. Korktuğu belli olan teyze, biraz mahcup, televizyonu kapatıyor, dibi bantlanmış kumandayla.

" Hoşgeldin evladım, kusura kalma, farketmedim seni. Buyur gel otur" diyor yanını işaret ederek. Geçip oturuyorum dediği yere. Oturduğum sedirin karşısındaki yer yatağı gözüme ilişiyor. İki sedirin arasında kuzine. Uzunca bakıyorum yer yatağına. Daha çok yatakta yatan kişiye. 

2017/ Mim


Bana mimi paslayan Büşra Gürbüz ve Hikaye Kalpli Kadın!a teşekkür ederim ♥♥  Yeni Yıla Umut Dolu Mim (2017)

1) Kimse mükemmel değildir ama yine de eksikleri düzeltmek mümkün. Huylu huyundan vazgeçmez mi dersin? Yoksa şu huyumu değiştirsem hiç fena olmaz mı? Nedir o huyun? 2017 için kendinde değiştirmek istediklerin neler?

Ne kadar da değişik bir soru değil mi. Huy deyince herkesin aklına o bilindik atasözü gelmiyor mu? 
" Huylu huyundan vazgeçmez, can çıkar huy çıkmaz"
Benim de düşüncem bu yönde. Huy kolay kolay çıkmaz ama törpülenebilir. Elbette mükemmel değilim, hiçbir zaman da aksini iddia etmedim. Böylesi de mümkün değil. Ve elbette kişi kendinde sevmediği huyu değiştirebilse çok güzel olacak. Lakin ne kadar başarılı olur? Bu da kişiden kişiye değişiyor. Ben mi? Ben de yıllardır değiştirmek istediğim huyum var tabii. Fazla sessizim. Ya da şöyle tarif edeyim. Yabancı ortama girince kendimi şöyle bir arka plana alıyorum. Sadece dinliyor sohbete karışmıyorum. Bu da fazla çekingen olduğumdan dolayı. Bu huyumu zamanla törpüledim fakat biraz daha yontulmaya ihtiyaç var gibi. 2017 de bu huyumu yontmak var aklımda.

Garip Hanım





Uzuca köyünde yaşanan ilginç bir öyküyle karşınızdayım. Beni ilk önce sessizlik karşılıyor. Tüten bacalar, köyün hala yaşadığını gösteriyordu. Öyle kalabalık değil. Yan yana dizilmiş üç beş ev. Köyde yalnızca yaşlı kesim mevcut. Genç kısım metropol şehirlerde yaşamayı tercih etti. Kimisi okumak için, kimisi çalışmak için, kimisi de şehirli olmak için.

11.30.2016

Bulutlar Neden Ağlar





Zaman akıp geçiyor bulutlarsa rüzgarın estiği yöne gidiyorlardı. Yine bir yaz mevsimi gökyüzünden çayırdaki kuzuları izleyen Bayan Bulut, onların oynayışlarına gülüyor daha da parlıyordu. Bulutun arkadaşları da Bayan Bulutun yanına geliyor " Neden gülüyorsun böyle" diye soruyorlardı. Olanları anlatıp arkadaşlarıyla sohbete dalan Bayan Bulut oldukça mutluydu. Gökyüzünde toplanıp dans ediyorlardı.  Bugünlerine neşe katan misafirleri vardı. Ilık esen rüzgar Bayan Bulutun mahallesine uğramıştı. Diğer bulutların hepsi Bayan Bulutu tanırmış, güzelliğiyle, zarifliğiyle, naif ve utangaçlığıyla nam salmıştı. Öyle ki diğer ülkelere kadar ulaşmıştı Bayan bulutun namı. Bayan Bulutu tanıyan herkes çok seviyordu. Onunla muhabbet edip, ondan bilgiler öğreniyordu. Güneşle de çok iyi arkadaştı Bayan Bulut.

11.28.2016

MANDALİNA 5





Koltuğun kenarına oturmuş boş boş bakıyordu. Annesiyle babasının konuştuklarını dinlediğinde dünyası başına yıkılmıştı. Canı yanıyordu, Önünde duran kardeşine bakıyor, hiç bir şey düşünmüyordu.  Zihninde babasının, annesine dediği " Hastaneden iyi haber gelmedi Cemile. Zeynep öldü"  cümleleri yankılanıyordu.  En yakın arkadaşı artık yoktu.  Hülya Zeyneple birlikte konuşmaları dolanıyordu aklında. Karma karışıktı Hülya. Doğru düzgün düşünemiyordu.

11.15.2016

SEVDALI





Adam yaklaştı karısına. Boynuna gömdü yüzünü, derin bir nefes çekti içine. Ufak bir öpücük kondurdu omuzuna kadının. "Kokun.. Kokunu çok seviyorum" dedi kısık sesle.
"Kokum kokuna karıştı. Her günde kaç dozaj sen varsın biliyor musun? Sen+ ben= biz işlemini boşuna yapılmamış. Kokumu.. O koku bize ait.. Biz, sadece yine bize özel markayız.. Sen varsın tenimde."dedi kadın

11.13.2016

GELİNLİK




Günün sabahı..  Düğün günü.

Genç kız heyecandan uyuyamamıştı. Sevdiği adamla evlenecekti. Aylar öncesinden düğün telaşından yorgun olsa da oldukça mutluydu. Düğünü olacağı içinde kilosuna dikkat etmiş aldığı gelinliğin bedenine tam olmasına özen göstermişti. Gelinliği tamda hayal ettiği gibi. Baştan aşağı güpür. Fransız güpürü. Annesi dahil herkes seçeceksen Fransız güpürü seçmelisin en iyi o demişlerdi. Duvarda asılı olan gelinliğine baktı genç kız. Omuzları dantelli straplez gelinliğin eteği oldukça kabarık ve alt kısımlarında yine incilerle işlenmiş danteller bulunuyordu. Odanın içinde dönüp duruyordu. Hava daha aydınlanmamıştı. Mesaj attı sevdiği adama. Hemen cevap gelmişti..

11.11.2016

Bayan Hohori Yazıyor




Pek güzel şeyler yazmayacağım.. İçimden bas bas bağırıp küfür edesim geliyor. Bu hürriyetlik sadece büyüklere mi veriliyor? Çocukların özgürlüğü ortadan kalkmış durumda. Susma ey insanoğlu! Konuşma vakti şimdi değilde ne zaman..

Konumuz tabii ki çocuklar! 

11.08.2016

MANDALİNA 4



Hülya babasının peşinden camdan bakıyordu. İçi burulmuştu. İstememişti babasının gitmesini. Bir yandan babasının elini tutup bir elinde de dün akşam yaptığı ödevini tutacak öyle gidecekti okuluna. Öyle hayal etmişti. Hem Zeynep'de çok seviyordu babasını. Babası gözden kaybolunca çıktığı çekyattan aşağıya inip masaya geçti Hülya. Babası gittikten sonra kahvaltıya devam ettiler. Annesi

11.06.2016

Aşk ve Sevgi





Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken Harikalar Diyarı adında hayallere sığmayan güzellikte bir şehir varmış. Bu şehirde bir bahçe bahçe de ise güller varmış. Bu güllerin hepsi beyazmış.  Beyaz güllerin arkadaşları; kelebekler, kuşlar, arılar, karıncalar, sevimli tırtıllar varmış.  Her gün bir neşe bin mutluluk dolaşırmış aralarında.

11.03.2016

MANDALİNA 3










Neşeli geçen her an çabuk geçiyor, zamanın farkına varılmıyordu. Hoş sohbet ve sevdiğiniz insanlar yanınızda olduğunda zaman da önemini yitiriyordu. Hülya ailesiyle birlikte yediği akşam yemeğinde zamanın nasıl geçtiğini anlamadan vakit geçirmişti. Kardeşinin yaptığı şaklabanlıklar herkesi gülme krizine sokmuştu. Babası da başından geçen komik bir anıyı anlatıp huzur kokan bu yuvaya sıcaklık katıyordu. Annesi bugün herkesin sevdiği yemekleri yapmıştı. Etli kuru fasülye yanında tel şehriyeli pilav, salata birde başlangıç olarak un çorbası..Gerçi Hülya sevmiyordu pilavda şehriyeyi. Ama yinede yiyordu. "Bulamayanlar var kızım yemek seçmek olmaz ." demişti tatlı dille babası.

10.25.2016

MANDALİNA 2



Yağmurun çamura çevirdiği patika yoldan koşan Zeynep "N'olur babam gelmemiş olsun." diye dua ediyordu. Hava karardı kararacaktı. Ayakları tamamen ıslanmış, üşümeye başlamıştı. Eve vardığında içini korku kaplamıştı. Babasının topukları kırılmış olan ayakkabıları kapının önünde duruyordu. İçeri girmek yerine ellerini ovuşturup kapının önünde dolanıp duruyordu. İçeriden gelen sesle babasının her zaman ki gibi çakır keyif olduğu anlaşılıyor ve annesine bağırıyordu.  " Yok ben girmeyim içeri. Ya da gireyim." diye bir ileri iki geri gidiyordu Zeynep. " Ya anneme bir şey yaparsa." İçi içini kemiriyordu, korkuyordu, titriyordu. Titremesi üşümesinden değildi. Olacaklardan haberi vardı. Babası yine vuracaktı. Hem annesine hemde kendisine ve yine yardıma gelen kimse olmayacaktı. 

Ütopya'dan Mimliyoruz



Blog yazınında çok çok yeniyim. Ve Bir o kadar da sıcak karşılandım. Meğersem blog dünyası daha bir ailevi hissi uyandırıyormuş... Bunu hissettim. Ve gelir gelmez Bir Deli Mavi blog yazarı  sevgili Semanur Kok beni mimlemiş.  Birde şunu belirteyim ki başlık çok hoş durmuş.. O halde sorularımıza geçiyoruz

 1.Mucizelere inanır mısınız? Neden?

Hayatın kendisi mucizeyken mucizelere neden inanmayayım. Nedenini ise şöyle açıklayayım. Hayatımın belli bir dönemine kadar pek kimseyle konuşmaz ve oldukça çekingen davranırdım. Çoğu şeyden kendimi çeker ve kabuğuma çekilirdim. Bırakın yapmayı demek istediklerimi diyemezdim. Bu liseye geçtiğimde " Artık böyle olmayacağım" dediğim anda en yakın arkadaşım- ki ben ona kardeş diyorum - karşıma çıktı. Hayatın bana tanıdığı mucize diyorum. Cancan'ımla birlikte hayatımda yer eden Hacı'ma da mucize diyorum. Üç kişilik koca bir dünya.. İşte tam anlamıyla buna MUCİZE  diyorum..

 2. Şuan bir mucize olsa ne olsun istersiniz? 


Bu sorunun cevabı için Bir Deli Mavi'den kopya çektim arkadaşlar. Kabul ediyorum :) Lakin çok düşündüm cevap için.. "Hayatım boyunca hep elimde sihirli değnek olsa çocukluğuma dönmek isterdim." derdim. Yapamadıklarım, söyleyemediklerim için.. 

10.22.2016

MANDALİNA



Sokağın başındaki telefon direğinin başında oturmuş gelen geçene bakıyordu. Yanındaki poşette üç beş mandalina. Evden çıkmadan annesi tutuşturdu eline. O inatla almak istemese de şimdi keyifle mandalinaları yiyordu. Hafif esen rüzgar, neredeyse yağmak üzere olan yağmur ve uzaktan beliren kara bulutlar gecenin ketum geçeceğinin habercisiydi. Yeşilimsi turuncumsu renk cümbüşüyle kaplı mandalina kabuğunu soyarken yanına koşarak gelen arkadaşının ona seslenmesiyle başını sesin geldiği tarafa doğru kaldırıp baktı. Uzun saçları yağan ince yağmurdan kıvır kıvır olmuş, yolda koşarak geldiği içinse paçaları çamura bulanmıştı. Biri rengi solmuş olan tamamen çamura bulanmış kırmızı terlik diğer ayağında ise önü yırtık kara lastik.." Ba..bam gel..cek ş...şim.di." Elindeki gazete kağıtlarını acele ile arkadaşına verdi. Koştuğu için nefes nefese kalmış cümlesini zor tamamlamıştı. Arkadaşının istediği gazete kağıtlarını verdiği gibi geldiği yoldan koşarak eve gitti. "Zeyneeep!" diye bağırsa da Hülya, arkadaşı çoktan köşeyi dönmüş, yoldan kaybolmuştu. Halbuki yanındaki poşette duran büyücek ve yediği mandalinaların en güzelini arkadaşına vermek için ayırmıştı. Elindeki gazete kağıtlarını katlayıp kazağını kaldırıp  karnının üstüne koymuş, ıslanmasın diyede kazağıyla kağıtları korumuştu. Poşetteki mandalinayı da geçen sene annesinin ördüğü hırkasının cebine koyup eve doğru koşmaya başladı.
 

BAYAN HOHORİ YAZIYOR. Published @ 2014 by Ipietoon