8.29.2020

Leblebi Tozu

Son dakikalar kalmıştı. Herkes öğretmenin anlattıklarını değil de eli kulağında olan zilin o tiz kuş sesini duymayı bekliyor gibiydi. Hoca kara tahta önünde elinde tebeşirle tahtaya bir şeyler yazarken ben eve gidip yiyeceğim yemeğin hayalini kuruyordum. Üzerimde dizlerimin epey üstünde olan mavi önlüğüm, beyaz kolalı yakalığım vardı. İlkokulun son senesi yani beşinci sınıf olduğu için yeni önlük almamışlardı bana. Bu sene idare et nasılsa seneye yeni forma giyeceksin. Omuz silkmiştim umursamaz şekilde. Anlamsızca seviyordum önlüğümü. Hemde maviydi ne güzel. Seneye lacivert ceket, gri etek giyecektim. Kırmızı kurdaliye takacaktım beyaz gömleğin yakasına. Bu kadar kötü kıyafet olmazdı sanırım diye düşünedururdum. Lakin köyümüzde tek okul vardı ve ben aynı okulun diğer bölümüne yani ortaokul dediğimiz ikinci kısmına abilerin ablaların olduğu yere geçecektim. Okulun yarısı kendi akrabalarım oluşturuyordu zaten. Sülalecek yer etmiştik okulda. Diğer yarısı da komşularımızdı..


Zil, öğle arasının geldiğini söylemişti bize. Ev okula yakın olduğu için öğle yemeği saatinde eve gidiyordum. 11.20 de zil çaldı. Bir daha ki ders saati 12.20 de tam bir saat. Okulumuzun hemen karşısında Mustafa amcanın bakkalı vardı. Okulun hemen yanında fırın, fırının karşısında Alicuğun kahvehanesi. Büyük amcalar orada oturur çay içer, gazete okurdu. Köyün ihtiyar heyeti anlayacağınız. Bazen öğretmenlerde oraya çay içmeye giderdi. Ben okulun bahçe kapısından dışarı çıkarken diğer öğrenciler çoktan fırından 25 kuruşa çeyrek ekmek alıp , Mustafa amcanın bakkalından kimisi helva alır, kimisi çikolata sürdürürdü ekmeğine. ( ekmek ve bakkalın önünde kuyruk oluşurdu, öyle tek sıra halinde değil, yığın yığın koca bir top gibi. Mavi ve lacivert renk karışımı bir arada)

Ben bahçeden çıkıp yola çıkmıştım. Eve doğru yol alırken fırının bitişiğinde Orhan amca kıraathane açmıştı. Aynı zamanda küçük büfesi vardı. İlginç olan sanki okuldaki  tüm öğrenciler o küçük büfenin önünde bir şey almak için birbirleriyle yarışıyordu. Bende o tıknaz boyumla aralarına girip merakımı gidermek için ne alıyorlar öğrenmeye çalışıyordum.  Zafere giden yolda her şey mübahtır diyerek benden küçükleri geriye itip büfenin camına yapışmıştım.  Ama ne olduğunu bilmediğim saydam plastik ince tüp içinde sarımtırak bir şey vardı. Herkes ondan alıyordu. Sırf merakımdan bende o adını dahi bilmediğim şeyden 50 kuruş verip almıştım. Bir yandan elimde tuttuğum tüpe bakıyor tüpü aşağı yukarı sallayıp içindeki tozu sallıyordum. Neyse annem bilir diyip her zaman yaptığım gibi koşmaya başlamıştım. Evet beşinci sınıftaydım ve her gün okula gidip gelirken koşuyordum. Sebepsizce sadece koşmak istediğim için koşardım. Yoldan giderken gördüğüm amcalar benim için "yine koşuyor" derlerdi :) Koşmak iyi geliyordu. Seviyordum. Sanırım o yaşta yapabileceğim en güzel şey koşmaktı.

Eve geldiğimde annem çoktan masayı kurmuştu. Annem bir yandan evin işlerini yaparken "Kardeşin nerede?" diye sormuştu. "Bilmiyorum görmedim.". Bir yandan da anneme elimdeki o şeyi göstererek "Anne bütün uşaklar bundan aldı. Ne bu?" diye sormuştum. Annem elimdeki tüpü alıp, kaşlarını çatarak, anlamaya çalışır şekilde benim yaptığım gibi aşağı yukarı sallayarak " Bilmiyorum "dedi " 

-Sormadın mı kimseye ne olduğunu?
- Yok, sen bilirsin diye sormadım. Nasıl yenecek bu?
- Bilmem ki kızım. 

Ben bir yandan hızlı hızlı taze fasulye yemeğimi yerken bir yandan da masada ki tüpe bakıyordum. Neydi bu. Adını dahi bilmediğim, daha önemlisi nasıl yendiğini dahi bilmediğim bu şey neydi. En çok merak ettiğim nasıl yendiğiydi. Ben yemeğimi yedikten sonra dolaptan bardak alıp içine su koymuştum. Daha sonra tüpün kırmızı kapağını açıp suya yarısını döküp karıştırdım. Annem bir yandan beni izliyordu. Kesin böyle yeniyordur diyip sudan içince, öyle olmadığını anlamam kısa sürmüştü. Bardaktaki karışımı lavaboya dökmüştüm. Annem " Bilmediğin şeyi niye alıyorsun" diye bana kızmıştı. ,

Ben evden çıkıp okula doğru koşmaya başlamıştım. Aklımda hala o tozun nasıl yendiği vardı. Zaten tozun içinden kurtta çıkmıştı. Okula gidip sorarım birisine nasılsa. Ana yola çıktığımda benim gibi çoğu öğrenci yemeğini yemiş okula dönüyordu. Okula vardığımda sınıf arkadaşlarımı aradım. Okulun parkında oynuyorlardı. Yanlarına gittiğimde bir arkadaşıma "Orhan amcanın bakkalından o tozdan aldınız mı? " diye sormuştum. 
- Evet aldık, çok güzeldi.
- Neydi o?
- Leblebi tozu
- O ne, nasıl yeniyor?
- Leblebi işte. Toz haline getiriliyor. Onu pipetle içine çekerek yiyorsun.

Ben bir süre su bardağında yaptığım karışımın hayali ile öylece durdum. Tabi hiç aşağıya koymuyorum, bilmişliğimden ödün vermemek adına " Uy, bende aldım. İçinden kurt çıktı döktüm onu aşa."dedim. 
" Bizimkilerden de çıktı. kurtlu kısmı döktük, gerisini yedik."

SON.  :)

4 yorum:

Ebemkuşağı dedi ki...

Küçükken bende merak edip almıştım. Pipetle fazla çekince öksürmekten yiyememiştim. Acemilik işte.:)

Bayan Hohori dedi ki...

Ebemkuşağı;
:) güzel hatıralar aslında.. Bugün gülebiliyoruz:))

deeptone dedi ki...

kpss de çok çok başarılar kolaylıklar sanaaa :)

Bayan Hohori dedi ki...

Deeptone;
teşekkür ederim:)) geçti gitti artık

Yorum Gönder

Yorumunuz değerli:)
Link paylaşılan yorumlar yayınlanmayacaktır..

 

BAYAN HOHORİ YAZIYOR. Published @ 2014 by Ipietoon